Ceza Hukuku Dergisi Yıl:12 Sayı: 33 - Nisan 2017
Konu Başlıkları
- İhaleye Fesat Karıştırma Suçunun "Failinin Niteliklerine ve Bu Suça İştirake İlişkin" Bir Yargıtay Kararının Düşündürdükleri, Doç. Dr. Ali Hakan EVİK
- Das Staatsgeheimnis im Türkischen Strafrecht (Türk Ceza Hukukunda Devlet Sim), Doz. Dr. Murat BALCI ¦ Mag. Mustafa Numan GENÇ
- Hileli ve Taksirli İflas Suçları,Yrd. Doç. Dr. Uğur ERSOY
- Suç ve Cezada Kanunilik İlkesinin Düşünsel Tarihçesi, Dr. (lur.) Hasan DURSUN
- Cinsel İstismar Suçunun Eşe Karşı İşlenip İşlenemeyeceği Sorunu, Arş. Gör. Nurullah KANTARCI
- 'Strasburg'tan Sevgilerle'– Federal Almanya Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Göre Önleyici Tutukluluk, Christopher MICHAELSEN ¦ Çev. Arş. Gör. Serkan OĞUZ
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (Dördüncü Bölüm) – Hogefeld – Almanya Kararı, Çev. Av. Ayça AKPEK
CHD'nin yeni bir sayısında daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Bu sayımızda da birbirinden kıymetli bilimsel çalışmaları tartışmaya açıyoruz. Bu bağlamda bilimsel çalışmaları için CHD'yi bir tartışma zemini kabul eden tüm yazarlarımıza, katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Aynı şekilde bu bilimsel çalışmaları titizlikle inceleyen ve daha da yetkin hale gelmeleri için yönlendirmelerde bulunan hakem hocalarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.
Bu sayımızın sunuş yazısında, Türkiye'deki ceza ve ceza muhakemesi hukuku tartışmaları arasında kaybolup giden, gerek öğretinin gerekse uygulamanın ikinci plana attığı bir disiplin olan infaz hukukuna dikkat çekmek istiyoruz. Ülkemizde infaz hukukunun ihmal edilmesinin birçok farklı sebebi vardır. Ancak bunların içinde belki de en önemlisi kimlik algısıdır. Şöyle ki, bilindiği gibi ceza muhakemesi hukukunda soruşturma evresinin şüpheli kovuşturma evresinin sanığıdır. Soruşturma ve kovuşturma evresi bir bütünün, yani ceza muhakemesinin parçaları olduğu olduğu için şüpheli ve sanık kimliklerinin de bir bütün içinde devamlılık arz ettiği kabul edilir. Ancak bu devamlılık kovuşturma evresinin sonunda verilen hükmün, özellikle de mahkumiyet hükmünün kesinleşmesiyle adeta bıçak gibi kesilmektedir. Başka bir ifadeyle soruşturma evresinin şüphelisi kovuşturma evresinin sanığıyken, kovuşturma evresinin sanığı infaz evresinin hükümlüsü değilmiş gibi davranılmaktadır. Bu tespit kendisini özellikle öğretimizdeki hükümlü odaklı bilimsel çalışma veya istatistiki araştırmaların nicelik ve nitelik olarak yetersizliğinde açık bir şekilde kendisini göstermektedir. Hal böyle olunca bir ceza infaz kurumuna kapatılan hükümlü adeta yalnız bırakılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki; yalnız bırakılan veya görmezden gelinen hükümlünün, cezasının infazından sonra içine karıştığı toplumda yeniden bir şüpheli veya sanık kimliğiyle karşımıza çıkması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü cezanın infazı sadece hükmedilen sürenin bir ceza infaz kurumunda geçirilmesini değil aynı zamanda hukuk düzenince belirlenen sınırların dışına çıkan hükümlüyü yeniden o sınırların içine dahil etmek (resosyalizasyon) için gerekli tredman çalışmalarını de kapsar. Şüphesiz ki bu noktada ceza infaz kurumlarımızın bu yönde bir standart yakalayıp yakalamadığının titizlikle sorgulanması gerekmektedir. Bu sorgulama için de özellikle karşılaştırmalı hukuktan istifade edilmeli ve istatistik çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Bu anlamda mükerrirlerin durumu, ceza infaz koşullarının iyileştirilmesi, denetimli serbestlik uygulamalarının sonuçları mutlaka ve öncelikle ele alınmalıdır. Umuyoruz ki, ilerleyen zamanlarda infaz hukukuna hak ettiği önem ve değeri verebiliriz. Bu çerçevede CHD'nin kapıları infaz hukukuna ilişkin yapılacak tüm bilimsel çalışmalara sonuna kadar açıktır.