Felice’ye Mektuplar
Orjinal adı: Briefe an Felice
Felice’ye Mektuplar
Kafka ve Felice’nin mektuplaşmaları 1912’de Max Brod’un babasının evinde tanışmalarıyla başlar ve Kafka’nın verem teşhisini öğrenmesiyle düştüğü karamsarlığın da etkisiyle 1917’de son bulur. İki kez nişanlanıp sonunda ayrılıkla biten bu ilişki esas olarak bir mektuplaşma ilişkisidir. Felice ile beraberliğinin ilk dönemlerinden itibaren Kafka’nın üretkenliğinin artmış olduğunu ve bir yazar olarak giderek büyüyen bir saygınlığa eriştiğini görüyoruz. Yargı, Dönüşüm, Amerika, Dava, Yasa Önünde, Ceza Kolonisinde gibi başyapıtları hep bu dönemin ürünleridir. Mektuplar sayesinde bu eserlerin yaratılma süreçlerinde yazarın sancılarına, ıstıraplarına tanıklık ediyor, onun dünyaya ve dolayısıyla edebiyata yönelttiği keskin bakışlarıyla eriştiği gerçeklikleri bir nebze de olsa duyumsayabiliyoruz. “Canım, havaya kalkmış ellerimle rica ediyorum ki romanımı kıskanma. Eğer romandaki kişiler senin kıskançlığını fark ederlerse elimden kaçarlar, zaten onları ancak giysilerinin ucundan tutuyorum.
Şunu da düşün, eğer elimden kaçarlarsa onların arkasından koşmak zorunda kalırım, ya o zaman bu koşu yeraltına,
aslında onların gerçek yuvasına kadar devam ederse? Her şey yolunda olduğunda benim bütün insanlarım kol kola girerek sana doğru koşuyor zaten. Yazarak hayatta kalıyorum, içinde Felice’nin bulunduğu kayıkta hayatta alıyorum. Çırpınarak yukarıya doğru çıkmayı doğru düzgün başaramıyor oluşum yeterince hazin bir durum.
Canım Felice, şunu anlaman yeter, yazı yazmayı bir kaybedersem seni ve her şeyi kaybetmek zorunda kalırım.”