İşveren Ve İşveren Vekilinin İş Kazasından Doğan Cezai Sorumluluğu
Çağla ERDOĞAN
- | İşveren ve İşveren Vekili |
- | İş Kazası |
- | İşveren ve İşveren Vekilinin Cezai Sorumluluğu |
İşçilerin yaşam hakkının çalışma hayatında korunabilmesi iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasına, yani işverenlerin bu alandaki yükümlülüklerini yerine getirmesine ve bu yükümlülüklerin denetiminin devletçe yapılmasına bağlıdır. Türkiye’de işverenlerin ve devletin söz konusu yükümlülüklerini gereğince yerine getirmemesi, sürekli olarak iş kazalarının meydana gelmesine ve bu kazalarda işçilerin ölümlerine ve yaralanmalarına yol açmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayarak bu kazalara ve dolayısıyla işçilerin ölümlerine ve yaralanmalarına kusurlu olarak yol açanların cezai sorumlulukları doğmaktadır.
İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması esasen işverenin yükümlülüğüdür. Bu itibarla cezai yönden sorumluların tespit edilebilmesi için işverenin belirlenmesi gerekmektedir. Soyut-somut işveren ayrımının bulunduğu durumlarda cezai sorumluluk en üst düzeyde emir ve talimat verme yetkisine sahip olan somut işveren bakımından doğabilecektir. TCK’de tüzel kişilerin ceza sorumluluğu kabul edilmediği için, tüzel kişiye yaptırım uygulanamayacak, en üst düzeyde emir ve talimat verme yetkisine sahip gerçek kişiler ceza sorumluluğunun muhatabı olacaktır. Ayrıca hukukumuzda iş kazaları sonucunda ortaya çıkan öldürme ve yaralama suçları bakımından tüzel kişilere güvenlik tedbiri uygulanması da mümkün değildir; tüzel kişilere de niteliklerine uygun bazı yaptırımların uygulanmasına imkân verecek kanun değişikliklerinin yapılması, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına olumlu katkı sağlayacaktır.
İşverenler iş sağlığı ve güvenliği alanındaki görev ve sorumluluklarını işveren vekilleri aracılığıyla yerine getirebilirler. Ayrıca İSGK, işverene iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu da getirmektedir. İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin mevzuattan doğan görevleri cezai sorumluluklarının da belirlenmesinde büyük önem taşımaktadır. İşveren vekillerinin sorumluluğu belirlenirken, işverenin bu kişileri ilgili görevleri yerine getirmelerini sağlayacak yetkilerle donatıp donatmadığı ve bu kişilerin görevin gereklerine uygun niteliklere sahip olup olmadıkları belirlenmelidir. İşverenin gerekli nitelikleri taşımayan ve yeterli şekilde yetkilendirmediği kişileri işveren vekili olarak atamasının onu cezai sorumluluktan kurtarmayacağı vurgulanmalıdır. Bu nedenle haksız sonuçların doğmaması için, işveren vekillerinin sahip olduğu yetkiler ve sorumlulukları titizlikle araştırılmalıdır. Bu konuda Fransız hukukunda yetki devrine ilişkin olarak aranan şartlar hukukumuz için de yol gösterici olabilir.
İş kazalarıyla birlikte ortaya çıkan öldürme ve yaralama suçlarının failinin belirlenmesi kadar suçun manevi unsurunun belirlenmesi de önemlidir. İş kazalarındaki öldürme ve yaralama suçlarının basit taksirle işlenmiş olacağına dair bir ön kabul gerçekçi olmayacaktır. Zira taksirin temelinde öngörülebilir bir neticenin davranış kurallarına aykırı davranılarak gerçekleştirilmesi yatmaktadır. İş kazaları bağlamında bu davranış kuralları iş sağlığı ve güvenliği mevzuatını da kapsamaktadır. O hâlde davranış kuralına aykırı hareket edildiği açıktır. Birbirini tekrar eden iş kazalarının sıkça meydana geldiği işyerlerinde, iş güvenliği uzmanlarınca veya iş teftişinde zararlı neticenin meydana gelebileceğinin tespit edilerek işverene bildirildiği durumlarda artık neticenin öngörülmediğinden söz edilemez. Failin öngördüğü neticeye kayıtsız mı kaldığı yoksa bu neticenin gerçekleşmeyeceğine dair objektif olarak da anlaşılabilir bir kanaatinin mi olduğu, yani olası kastla mı yoksa bilinçli taksirle mi hareket ettiği somut olayın koşullarına göre araştırılmalıdır. Kısaca basit taksir, bilinçli taksir ve olası kastın koşullarının somut olayda bulunup bulunmadığı somut olayın koşullarına göre değerlendirilmelidir; iş kazalarının kategorik olarak tek bir kusurluluk türüyle ilişkilendirilmesi doğru olmayacaktır.
İş kazaları sonucunda ortaya çıkan öldürme suçlarına ilişkin yargılamalarda kamu davasına katılma özel önem arz etmektedir. Türkiye’de ölenin yakınlarının davaya katılmamayı tercih etmesine sıklıkla rastlanmaktadır. Bu gibi durumlarda ölenin yakınları dışında, sivil toplum kuruluşlarının da davaya katılmasına imkân tanıyacak bir uygulamanın benimsenmesi veya bu yönde kanun değişikliğine gidilmesi iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması bakımından olumlu etki yapabilir. Öldürme ve yaralama suçlarına uygulanacak cezalar bakımından ise, özellikle cezaya alternatif ve ek yaptırımların iş kazalarının kendine özgü niteliklerine uygun bir biçimde çeşitlendirilmesi; bu bağlamda suçun bünyesinde gerçekleştiği tüzel kişilere de birtakım yaptırımların uygulanmasını sağlayabilecek değişikliklere gidilmesi cezanın özel önleme amacına erişilmesine ve dolayısıyla işyerinde kazaların tekrarlanmamasına yardımcı olabilir.
İş kazaları sonucunda ortaya çıkan cezai sorumluluk hem sorumlular hem de mağdurlar bakımından büyük önem arz etmektedir. Sorumlular bakımından gerçek sorumlunun tespiti, mağdurlar bakımındansa suçun manevi unsurunun doğru tespit edilmesi adil sonuçlara varılması için gereklidir. Ceza yaptırımları ayrıca iş sağlığı ve güvenliğinin genel olarak sağlanması ve bireysel olarak da suçun faillerinin bu konudaki yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamakta etkili olabilir. Bunu sağlayacak mevzuat değişikliklerine gidilmesi ve bu yönde bir içtihadın gelişmesi ülkemizde işçilerin çalışırken ölmelerinin ve yaralanmalarının önlenmesine, yani işçilerin ceza hukuku yoluyla da korunmasına katkı sağlayacaktır. (Sonuç'tan)