Türk Hukukunda Adli Amaçlı İletişimin Denetlenmesi
Mahmut Sevindi
Suçla mücadele daha güvenli ve huzurlu bir toplum düzeni için her zaman elzem olduğundan, bu yönüyle suçla mücadelenin tarihi insanlık tarihiyle başlamaktadır. Henüz devlet sistemleri kurulmadan önce kabile, oba, aşiret vb. topluluk halinde yaşayan insanlar döneminde de, bu topluluğun güven ve huzuru için bir takım yasakların konulduğu, bir takım hareketlerin hoş görülmediği, bu yasaklara uymayan kişilerin kınandığı ve cezalandırıldığı bir gerçektir.
Devlet ve toplum hayatının gelişmesi ile birlikte suçla mücadele ve bu kapsamda kişilerin uyacakları kuralların sistemleştirildiği, yazılı hale getirildiği, bu kurallara uymayanlara karşı alınacak tedbirlerin de sistemleştirilerek yazılı hale getirildiği görülmektedir. Konulan yasaklara uymayan kişileri tespit ve ihlal edilen kuralın belirlenmesi için delillere ihtiyaç duyulmuştur. Bilim ve teknolojinin gelişmesi, toplumsal hayatın gelişip çeşitlenmesi, yeni iş alanlarının oluşması ile birlikte işlenen suçlarda artış ve suçların çeşitlendiği görülmüştür. Sivil toplum, siyaset, ekonomi ve tarım gibi toplumsal hayatın birçok alanında görülen birliktelik ve iş birliği, suç dünyasında da kendisini göstermiş, bu şekilde organize suç örgütleri ortaya çıkmıştır. Gelişen ve çeşitlenen suç dünyasıyla, özellikle organize suç dünyasıyla mücadele etme artık klasik tedbirlerle mümkün olmamaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte suç dünyasının teknolojinin imkânlarından kendi amaçları için faydalandıkları ve bu teknolojiyi kullandıkları görülmektedir.
İşte bu gelişme ile birlikte suçla ve özellikle organize suç örgütleri ile mücadelede klasik tedbirleri aşan bir takım modern, gelişmiş yöntemlerin benimsendiğini görmekteyiz. Bu modern tedbirlerden bir tanesi iletişimin denetlenmesi tedbiridir.
İletişim teknolojisinin gelişmesi ve telsiz, telgraf, telefon gibi araçların haberleşme için kullanılmasıyla birlikte, devletlerin suçu önlemek ve ortaya çıkarmak için bu araçlar yoluyla gerçekleştirilen iletişime müdahale ettiği görülmektedir. Batı ülkelerinde 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında, ülkemizde ise 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iletişime fiili olarak müdahalelerin olduğu, yasal düzenlemelerin ise bu fiili müdahalelerden sonra oluşturulduğu görülmüştür. Ülkemizde fiilen 1950’li yıllardan sonra iletişime müdahale edilmesine rağmen bu konudaki ilk açık yasal düzenleme 1999 tarihli Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’dur. Gerçi bu açık yasal düzenlemeden önce de suçun işlenmesini önlemekle görevli önleyici kolluk birimleri (Jandarma, Emniyet ve Mit) kendi kuruluş kanunlarındaki bir takım hükümlere dayanarak iletişime müdahalede bulunmaktaydılar. Yine adli amaçlı iletişimin denetlenmesi de CMUK’un 91 ve 92. maddelerdeki hükümlerin kıyasen yorumlanmasına istinaden yapılmaktaydı. Ancak bu müdahaleler, açık yasal bir dayanağı olmadığından doktrinde eleştiri konusu olmaktaydı. Bu şekilde yapılan denetleme işlemleri başta Anayasamızın 13, 20 ve 22. maddeleri olmak üzere AİHS’nin 8. maddesine de aykırıydı. Nitekim AİHM, Ağaoğlu ve Satık kararlarında başvurucu telefonlarının denetlenmesine imkân tanıyan açık, ayrıntılı bir yasal düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi mahkûm etmiştir.
Türk hukukunda iletişimin denetlenmesi ilk kez açıkça 30.07.1999 tarihli ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nda düzenlenmişti. Bu kanun sadece adli amaçlı iletişimin denetlenmesini düzenlemekte olup, her ne kadar bu kanuna dayanılarak önleme amaçlı iletişimin denetlenmesi tedbiri için başvurulmuş ise de bu tedbir kararlarının hukuka aykırı olduğunu söylemek mümkündür. 4422 Sayılı Kanunun da ihtiyaçlara cevap vermediği, bir takım güvenceleri sağlamaktan uzak olduğu, görülerek, 04.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı CMK’da iletişimin denetlenmesi tedbiri ayrıntılı düzenlenmiştir.
Bu çalışmada “Türk Hukukunda Adli Amaçlı İletişimin Denetlenmesi” iki ana bölüm şeklinde incelenmiştir. Mukayeseli hukukta ve Türk hukukunda iletişimin denetlenmesi başlığını taşıyan birinci bölümde; iletişimin denetlenmesi tedbirinin temel haklardan olan haberleşme hürriyeti ve gizliliği ile özel hayat ve aile hayatının gizliliğiyle olan ilişkisi, iletişimin denetlenmesi tedbirinin gerekliliği ve sakıncaları, mukayeseli hukukta iletimin denetlenmesi, Türk hukukunda iletişimin denetlenmesinin tarihsel süreci, iletişimin denetlenmesi tedbirlerinin türleri ve bu tedbirlerin düzenlendiği kanunlara yer verilmiştir.
İkinci bölüm ise Türk hukukunda adli amaçlı iletişimin denetlenmesi başlığını taşımakta olup, bu bölümde iletişimin denetlenmesi tedbirlerinin hangileri oldukları ayrı başlıklar halinde incelenmiş, iletişimin denetlenebilmesi için gerekli koşullar, tedbire karar veren makamlar, tedbir süreleri, tedbir kararının kimlere yönelik olacağı, iletişimi denetlenemeyecek kişiler, denetleme kararının içeriği, kararın ne şekilde ve kimler tarafından yerine getirileceği, tedbir kararına karşı kanun yolu ve tedbir kararının sona erdirilmesi ile sona erdirilme sonrası elde edilen kayıtların ne şekilde kullanılacağı ve imha edileceği açıklanmıştır.
Yine ikinci bölümde tedbir sonucu elde edilen kayıtların delil değeri, hangi tür delil oldukları, tek başına hükme esas alınıp alınamayacakları, tesadüfen elde edilen deliller ve bu delillerin kullanımı, denetleme sonucu elde edilen kayıtların diğer hukuk dallarında kullanımı, hukuka aykırı denetleme sonucu elde edilen delillerin durumu, hukuka aykırı denetleme durumunda öngörülen yaptırımlar incelenmiştir. Her iki bölümde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Bölge Adliye Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarına yeteri kadar yer verilmiştir. Sonuç kısmında ise tespit ve önerilerimiz yer almaktadır.