Türkiye'de Parlamento Kararlarının Hukuki Rejimi
Abbas Kılıç
Akademik çalışma yapmak, akademisyenlerin yaşayarak deneyimlediği, sancılı fakat geliştirici bir süreçtir. Bu durum hukukçular bakımından doktora tez yazımı sırasında daha net bir şekilde hissedilir. Bir süredir bütün dünyayı sarsıcı bir biçimde etkisi altına alan ve bilimsel bir devrim bekleyen “covid-19” salgınına ilişkin olarak kullanılan “peak point (zirve noktası)” terimi, tez yazım aşamalarının geldiği bir noktaya benzemekte olup, doktora tezi yazım sürecinde de çalışmaların bir aşamada zirve noktasına vardığı ve ardından eserin tamamlanma evresine geçildiği söylenebilir.
Uzun bir zaman dilimine yayılan bu çalışma devam ederken, Anayasa, TBMM İçtüzüğü ile kanunlarda önemli ve kökensel değişiklikler yapılmış; TBMM teamül ve uygulamalarında da bunun yansımaları görülmüştür. Özellikle 21.01.2017 tarih ve 6771 sayılı Kanun ile Anayasada yapılan değişiklikle, Türkiye’de hükümet sisteminin yeni baştan tasarımı, “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak nitelendirilen bir tür başkanlık sistemine geçilmesi, yasama ile yürütme organlarının birlikte çalışma düzenine ve dolayısıyla parlamenter hükümet sistemine son vermiştir. Bu dönüşüm TBMM İçtüzüğünde ve TBMM’nin buna bağlı olarak işleyen çalışma düzeninde dönüşüme yol açmış ve bunun sonuçları da doğrudan parlamentonun işlemleri üzerinde kendini göstermiştir. Zira 09.10.2018 tarih ve 1200 sayılı TBMM kararı ile TBMM İçtüzüğünde yapılan değişiklik ve tezde de bu değişikliğe uyumlu bir yazım usulünün tercih edilmesi, söz konusu bekleme gereksinimini doğurmuştur. Dolayısıyla çalışma konumuzu oluşturan “parlamento kararları” da bu sonuçlardan doğrudan doğruya etkilenmiştir. Bu gelişim, çalışmamızın üç sene boyunca sürüncemede kalmasına yol açmış ve dahası, bu ana kadar yazılan pek çok başlığın da adeta sil baştan ele alınmasını zorunlu kılmıştır.